20 Aralık 2012

kurgudaki akis




JAKOBEN ESTETİZM

"-Neden seviyorlar kadınlar seni? Karşına çıkanları acımasızca eleştirdiğin halde neden kin duymuyorlar da seni sevmeye devam ediyorlar? Görünce gülüyor takdirlerini dile getiriyorlar.

-Çünkü samimiyetimi biliyorlar. İşimi iyi yapmaya çalışan biri olduğumu biliyorlar ve işimde iyi olduğumu anlıyorlar."

Üstad Pangloss ekran başında iç geçirdi ve dedi ki:
     - İkiyüzlü olma konusunda o kadar baskıcı bir toplumuz ki biz... Birey, bu toplumda; kendini, eksiğini gediğini, güzelliklerini, şahsiliğini ortaya koyamaz kolay kolay. Çözümleyemediği ve boyun eğdiği bir baskı. ‘Kendi içine doğru aç' der bu toplum alt notalardan.'Bilmediğimiz taraflarını bilmekte istemiyoruz zaten.Bu sözleri söyleyebilirsin bizimleyken, bu davranışları sergileyebilirsin.Buşekilde olabilirsin.' Her ferdin fantezisidir bu baskıyı aşmak ama yabancılaştırılmaktan korkar. Maskesini, toplumun onayladığı maskeyi takar.İşte o moda avcısı toplumun üç yüz yıldır karşısında eksiklik hissederek boyun eğdiği tek olguyla kutsanmış olarak çıkıyor ekrana. O kadıncağızların karşısına. “Ne münasebet! Öyle değil böyle olmalı!Yanlışsın doğrusu bu” deme hakkını veren tek olguyla, terbiye hakkına sahip tek olguyla. “Sen bilmezsin batı bilir" diyor alttan alta. Tecavüz edebilecek güçteysen ve özgüvendeysen toplumun var oluş tarzlarına tecavüz hakkın var demektir. Toplum bunuda alttan alta bilir. Hatta tecavüz edene saygı da duyar, sevgide.

Bende dedimki:
- E o zaman bu adam iyi birşey yapıyor. Düşünürün tabiriyle; tecavüz ediyor saçma sapan sınırlandırmalara ve yol gösteriyor.

Pangloss ironik olan da bu ya zaten. Bir maskeyi hiçe sayıp takmayı reddediyor, tam burada yol gösteriyor gibi. Sizde benim yaptığımı yapabilirsiniz diyor adeta.
Ben:
- E ironi?

Pangloss:
- Aslında ‘Çıkarın maskeleri, benim gibi özgürleşin. Kendiniz olun kendiniz gibi.’demiyor. Diyor ki ‘Maskeni çıkar. O doğru değil. Al bunu tak.’

Ben:
- Nasıl yapıyor bunu?

Üstad Pangloss:
- Mesela diyor ki ‘Bu bluzun altına bu tarz pantolon olmaz, bunun altına şunu giymeliydin.’ ‘Bu ayakkabının rengi bu kıyafete olmaz.’ ‘Bu ruju süremezsin,şunu giyemezsin, bunu giyebilirsin...’ Ölçütlerine bir mutlaklık atfetmiş ve buna göre kesip biçiyor karşısındakiniJ Hatta şöyle diyor: ‘Bunun altına bunu giydiğine göre ben seni yanlış anlamışım sen olmamışsın.’

Ben:
- Demek ki ölçütlerinin doğruluğuna güveniyor. Demek ki “olamıyorlar” J

Üstad bu noktada birden çıldırdı. Sanki moda avcısı ona “Bizimle Değilsin” demiş de o da gurur meselesi yapmış gibiydi.
- Ne olmamış, Allah aşkına ne olması gerekiyor!!? Kafam, ruhum, zihniyetim çelişkiler içindeyken; kıyafetimle bunları yansıtmam kadar doğal ne olabilir? Doğu’mla Batı’m arasında, modernliğimle geleneklerim arasında, bireyliğimle toplumsallığım arasında, maddiyatımla maneviyatım arasında, faydalarımla değerlerim arasında, içimle dışım arasında bocalayıp dururken; bunu giydiğim şeye yansıtmam kadar doğal ne olabilir? Çelişkilerimin araftalığımın giydiklerimde görünmesinin neyi yanlış? O, gerçekten bu toprağın modacısı olsaydı, bu çelişkilerde bir estetik bulabilirdi, hatta bunca çelişkimizden bir estetik yaratabilirdi. Binlerce kilometre batımızda kalmış estetikli estetik faşistlerinin karakolluğunu yapmazdı.

Üstadın bu çıkışını yaşlanıyor olmasına verdim ve üstüne gitmedim. Sustum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder