EN İYİ SÖZCÜK YARIŞMASI
Geleneksel En İyi Sözcük Yarışması için bir araya gelmişti hepsi. Yarışmanın yapılacağı salonun içi henüz boş girişiyse hınca hınç doluydu. Hayran gruplarıydı bunlar ve sabırsızdılar. Fakat dışarıdaki büyük kalabalığın sadece hayranlardan oluşmadığı fiil adayı “Yap” geldiğinde ortaya çıktı. Hatırı sayılır bir fiil grubu Yap’ ı protesto için gelmişti. Grup, bu popüler fiili istilacılıkla suçluyordu. Evet onlara göre Yap, çoğu seçkin fiilin ıskartaya çıkmasına sebepti. Ellerinde onun, nüfuzuyla adeta sürgüne gönderdiği yardımcı fiil Et’ in posterleri vardı. Onun, hepsinden çok bu iyiliksever fiilin hakkını yediği görüşünde hemfikirdi bu muhalif fiil topluluğu. Üstelik bir zamanlar yakın arkadaştı ikisi. Yap protestoların yakıcılığını alnındaki bir çizgide zapt etti. Düşüncesini en güçlü aday oluşuna odakladı. Bunu da mutedil bir tebessümde aşikâr etti. Kazanmak hakkıydı. Özenle inşa edilmiş ilişkileri vardı çünkü. Üstelik fiildi, çoğunluktandı.
Diğer adaylar da peş peşe şereflendirdi kırmızı halıyı, heveslerini onlar için bile isteye gütmüş kalabalık önünde. Fiil adayının hemen ardından “Bile” gelmişti. İlk gelenlerden olmak rahatsız etmişti onu ama olmuştu bir kere. Hiçbir zaman hak ettiği teveccühü göremeyen -zaten teveccüh de beklemeyen- bu tipik edat, kalabalığın alkışından da nasiplenemedi. Çünkü zamirlerin adayı “Şey” arzı endam etti halıda. Üstelik yanında partneri “Ben” vardı, asla ihmal etmediği aşırı dekoltesiyle. Ben ‘in her zamanki haliydi bu. Ama ne hikmetse cazibesi hiç kimse için alışkanlığa dönüşmüyordu. "Bile" ve bu çift nasıl da farklıydı. O bu sinsi imaj cinnetine ne kadar uygunsuzdu. Çiftimizse salt seyredilmek için mevcuttu sanki. "Bile" halıda yürürken sunucu onun için şöyle diyordu: “ Sevgili edat "Bile" aramıza katıldı. Cümlemiz için vazgeçilmez değere sahip onlar. Bizler bunun farkındayız. Onlar olmasa cümle asla gerçek bir cümle olmaz. Tüm edatlar adına hoş geldin diyoruz ona. Şey ve Ben çifti geçerkense sunucu şaşaa karşısında şaşkınlaştı ve bunu itiraf etmekten gurur duydu.
“ İnanılmaz” bu niteliksiz zamirlerin coşkusunun bitmesini aracında bekledi. Tantana sonlandığında kendine layık bir edayla aracından indi. Girdiği ortamda bir süre akıl tutulması yaşanırdı. Akıllı bir sıfattı. Bir ismin yanında durmanın getirilerini tecrübe edip bünyesine aykırı olsa da kabullenmişti. Şanslıydı çünkü bu aralar popülaritesi tavan yapmıştı. Bu da talip isimlerin sayısını artırıyordu. Her sınıftan, her düşünceden, inançtan isim onu arzuluyordu. Eşini birkaç ay önce seçmişti. O kadar zorlanmıştı ki iradenin özgürlük değil lanet olduğuna inanacaktı neredeyse. “Vücut” u eş seçmek isabetli karardı çünkü vücut, ciddi varlık sahibiydi. Onunla kol kola girip yürüyünce kalabalığın seyir zevki arttı. Ve bu durumu türlü türlü ünlemeyle çifte duyurdu.
Derken isim adayı geldi. Devir onun devri deniyordu. Dillerde hep o vardı. Sözcüklerin bir cümlede toplanmasının gizli/açık amacı oydu. O gelsin ve anlam getirsin. O olmayınca mevcudiyetlerinden şüphe duyuyorlardı. İlginç olan varlığı böyle talan edildikçe onun acıya boğulmasıydı. “Zevk”in şöhreti arttıkça içinde bir boşluk harlanıyor, yoz bir hüznü kendine çekiyordu. Halıdan da bu hislerle yürüdü geçti. Ve yine kimse ondan kana kana içemedi.
En son “Şimdi” geldi, zarf adayı olarak. Her zamanki gibi gecikmişti. Arayanlar onu ya geçmişte buluyordu ya gelecekte.
Salon, müzik, tür tür sözcükler, ekler; basit türemiş birleşik… Hepsi hazır, hepsi görkemli… Farkına varamazlardı, kendi sevdalarına düşmüş oldukları için farkına varamazlardı. Farkına varabilmek için çok yukarıdan bakmaları lazımdı görüntülerine. Bakabilselerdi şunu göreceklerdi: Kocaman, kıpır kıpır bir kalabalık…Başka hiçbir şey değil sadece kalabalık… Şovu kimin başlattığını, şimdi kimin yönettiğini, kuralları kimin neye göre koyduğunu hatırlayan yoktu. Hepsi hıza ve harekete ayak uydurmaya çalışıyordu. O kadar. Sık sık birbirlerini eziyorlardı bu dinamik görüntüye katılmak için. Katlanamayanlar sessizce ayrılıyordu aralarından. İntihar edenlerin farkına kimse varmıyordu bile.
Program başladı. Aday sözcükler mültivizyona yansıtıldı. Sunucu coşkuyla “İnanılmaz” dediğinde refleks bir alkış koptu. Kameralar onun eşine döndü. "Vücut", vecde gelmiş sevgilisini alkışlıyordu. “O”, ekrandaki Vücut’un görüntüsüne baktı. Vav ve cud ‘dan terkip, kendi değerini unutmuş bu kadim sözcüğün düşkünlüğüne şaştı. “Şey” geldiğindeyse ekrana, sunucu onun varlığı için şükretti. Ve adet üzere kameralar eşine, Ben’ e çevrildi. Ben’ i biraz tanıyanlar gözyaşının Şey’ in adaylığına sevinmesiyle ilgisi olmadığını bilir. Yatıştırılmış, evcilleştirilmiş, estetize edilmiş hırstır o damlalar. Yine de mutludur durumdan çünkü izlenme bağımlılığı tatmin olmaktadır. Ben’in ıslak gözleri O’ na takıldı birden, eski sevgilisine, gerçek sevgilisine. Onu en saf haliyle görene. Kalbindeki cız sesine aldırmadı ve devam etti oynamaya. Bile edat sınıfından arkadaşları Kadar, Göre, Hayır ile gelmişti yarışmaya. Görüntüsü ekrana düştüğünde gelen alkış zoraki bir saygı alkışıydı. Sevgi ve hayranlık ya da minnet bildirmiyordu. Güngörmüş. "Göre" başını iki yana sallayıp tebessüm etti.
Yap ve Zevk’in görüntüleri ekrana düştüğünde salondaki ve TV başındaki seyirciler, birbirlerine ne kadar yakıştıklarını daha önce fark etmedikleri için kendilerini ayıpladılar. O ikisi birbiri için yaratılmıştı.
Nihayet beklenen an geldi. Yapım ekleri, çekim ekleri, kodaman isimler, tek hece filler, kalantor sıfatlar, birleşik ve varsıl filler, emektar edatlar, çığırtkan ünlemler… Mutlu azınlık, mutsuz çoğunluk… Hepsi hepsi sunuma kilitlendi. Mikrofon geçen yılın birincisinin elindeydi; “Daha”nın:- Veee 37. Geleneksel yılın en iyi sözcüğü ödülü… Bile’ ye gidiyor!!! Bile, sevgili edat Bile…
Bile önce algılayamadı. Hayır,hayırlara yordu. Sevgili dostu “Var” dürttü Bile’yi. Bile şaşkın alkışlar eşliğinde sahneye gitti. Bir konuşma bile hazırlamamıştı. Mikrofona eğildi. Salonda çıt yoktu, onda da. - Alkışlarınız kulağıma ‘nasıl yani’ der gibi geliyor. Çünkü hepimiz biliyoruz, o yüzden saklamaya hacet yok: Biz edatlar en iyi için aday gösterilmedik hiçbir zaman. Aday olmak bile yeterli bir şerefti bizim için. Durdu, duygulanmıştı. Ağlamamak için tutuyordu kendini. Devam etti. “Biliyorum, ben sözlükte açıklaması paragraflar süren bir sözcük değilim.” dediğinde başını öne eğenler oldu tevazuyla. “Ya da değeri yükselişe geçmiş bir sözcük…” dediğinde de alınanlar oldu gocunmayla. “Ama tüm varlığımla büyük ve güzel manalara hizmet etmeye çalıştım. Bu ödülü; kendine bir madde değeri biçmeden, başkalarının kendisine biçtiği değeri umursamadan, samimiyetle alçakgönülle cümlemiz için paragrafımız için -sesinin tonunu yükseltti - güzel ve yüce metnimiz için çalışan tüm sözcükler adına alıyorum. Herkese teşekkürler!”
Şovmen dedi bazıları, bazıları ödülü kendi almış gibi gönendi. Bazıları şüpheyle yaklaştı çapanoğlunu aradı. Ve daha tören bitmeden bir fısıltı yayılmaya başlamıştı kulislerde: Metinler arası bir söz dalaşı başlıyordu çok yakında ve çalışkan kelime çoğunluğuna ihtiyaç vardı.
Serap Efe